Ana içeriğe atla

ALIŞILMIŞIN DIŞINDA BİR BELGESEL: DARK TOURIST








Evde durmakta zorlanan maceraperest ve gezgin ruhlular bugünkü önerimiz sizin için: DARK TOURIST


Dark Tourist, Netflix’te 8 bölümden oluşan bir belgesel serisi. Yeni Zelandalı gazeteci David Farrier dünyanın farklı lokasyonlarındaki ‘’dark tourism’’ aktivitelerini birebir deniyor. Naif, cesur ve eğlenceli kişiliğiyle serinin akıcı olmasını sağlıyor. David, genellikle bir tur eşliğinde bu etkinlikleri yapıyor yani çoğu zaman tek değil. Dark tourism aktivitelerini gerçekten bu etkinliklere katılmak için bu ülkeye gelen turistlerle gerçekleştiriyor. Bu turu düzenleyenler de bir o kadar ilginç zaman zaman da korkutucu kişiliğe sahip insanlardan oluşuyor. Gittiği bölgelerdeki kültürü, neden yaptıklarını ve amaçlarını anlamadan asla pes etmiyor. Her şeyi sonuna kadar zorluyor. Bu da biz izleyiciler için hem merak uyandırıyor hem de hoş vakit geçirmemizi sağlıyor. Eğlenceli bir gezi belgeseli gibi gözükse de bazı ülkeler hakkında bilmediğiniz ilginç bilgiler ve ritüeller öğrenebiliyorsunuz. Her bölümde farklı ülkelere gittiği için istediğiniz bölümden başlayabilirsiniz. Ama Latin Amerika’ya gittiği ilk bölümü kesinlikle izlemenizi tavsiye ederiz. Biraz spoiler vermek gerekirse Medellin’e gidiyor. Narcos severler için baya ilgi çekici ve sürprizli diyebiliriz. J  Her bölümde en az 3-4 farklı bölgeye gidiyor ve oralardaki farklı aktiviteleri yapıyor.


Japonya bölümünde radyasyon seviyesi insan sağlığını etkileyecek kadar yüksek olan yasaklı bölgelerdeki turlara katılması gerçekten hayret vericiydi. Her bölümde illegal bazı olaylara karışması ve paçayı son dakika kurtarması da olayları bizim için eğlenceli hale getirse de yaşadığı korkuları ekrana çok iyi aktarabiliyor. Ayrıca kaldığı otel genel otel algımızdan ziyade çok daha Bates Motel’i andırıyor. J


US bölümündeki vampirler gerçekten mide bulandırıcı olsa da, John F. Kennedy’nin ölümünü içselleştiren amca baya komikti. Bu suikastın bir turu olması da pes dedirtti J Bölümleri izledikçe bu insanlar  gerçekten normal hayatlarından bu kadar sıkılıyor mu   diye sürekli sorguladık. J


Biraz as bayrakları as as kısmına gelirsek; Europe bölümünde David, Kıbrıs’a gidiyor. Tabii ki de Kuzey Kıbrıs’ta Türkler işin içine giriyor. Savaş zamanında boşaltılmış olan Gazimağusa’ya sızmaya çalışan David’in başarılı olup olmadığını ve başına neler geldiğini izleyince görürsünüz artık J Bir anda akan İngilizce arasında ‘’abi gazeteciymiş ya gezmeye gelmiş’’ gibi cümle duyuyorsunuz. David biraz hoşlanmıyor buradaki askeri tutumundan. Bizce izlenmeye değer başka bir bölüm.


Serinin diğer bölümleri de en az bunlar kadar ilgi çekici, korku dolu ve merak uyandırıcı diyebiliriz. Evde tıkılıp kaldığımız bu günlerde David ile ülke ülke gezebilirsiniz. Gidilen ülkelerin kültürlerinden veya yaşanan siyasi olaylarından etkilendiklerinizi derinlemesine de araştırabilir, genel kültürünüze katkı sağlayabilirsiniz. Umarım, bizim kadar çok eğlenir, dehşete kapılır ve ‘’ yok artık kafayı yemiş bunlar’’ dersiniz. Evlerinizde sağlıklı ve eğlenceli günler dileriz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

JACK LONDON - VAHŞETİN ÇAĞRISI

'' Aşındırarak zincirini alışkanlığın,   Sıçrayıp gelir eski özlemler göçebe misali;   Uysallığın uzun uykusundan,   Yeniden uyandırır kanındaki vahşeti.'' ile başlayan kitap aslında tüm hikaye hakkında baya ipucu barındırıyor. Buck adında bir evcilleştirilmiş kurt köpeği, zengin bir ailenin yanında yaşamaktadır ve halinden de pek memnun, mutlu bir köpektir. Başına gelen bir takım talihsiz olaylar sonucunda kendini Alaska'da kızağa koşulurken bulur. Hem Alaska'nın iklim şartları hem de insanlığın acımasızlığıyla başa çıkmak zorunda kalır. Buck'ın yaşadıkları ilk sayfalarda tüyler ürperticiydi. Okurken içinizin cız etmemesi mümkün değil. Buck, bu yabancı olduğu yabanıl ortama uyum sağladıkça, güçlendikçe siz de okurken bunu atlatır, bunun üstesinden gelir diyorsunuz.  Yazar, bir köpeğin yaşam savaşının altında azim,umut,sevgi ve kendi özüne dönme isteği gibi duyguları hissettiriyor. Ayrıca yazar, insanların her zaman kendi isteğiyle hayvanlardan daha korkunç

SUBURRA BLOOD ON ROME

KAÇIRILMAMASI GEREKEN DİZİLER KÖŞEMİZDE BUGÜN  SUBURRA: BLOOD ON ROME Dünya'da hangi dili mükemmel seviyede konuşmak istersin diye sorsalar vereceğim ilk 2 cevap çok net İspanyolca ve İtalyanca olacaktır. Latin dillerinin o şiirsel tınısı malum hepimizi kendine çekiyor ancak Fransızca'nın biraz daha soğukluğunu göz önünde bulundurursak birbirine çok yakın bu 2 kardeş dil İtalyanca ve İspanyolca akıcı seviyede konuşmayı hayal ettiğim diller. Hazır bunu buraya yazmışken lifelong to-do'muza da ekleyelim değil mi :) Bu sevda uğruna neler yapmadık ki. İspanya'nın Arka Sokaklar kıvamındaki La Casa de Papel'i bölümleri yayınlanır yayınlanmaz bitirdik, İspanya'nın Serdar Ortaç'ı Enrique Iglesias'dan "bailando"lar dinledik. Sırf bu ahenk zenginliğinde kavrulan dili doya doya dinleyebilmek için :) Yukarıda da yazdığımız gibi dile olan hayranlığımız İspanyolca ile sınırlı değil. Konuşurken mimikleri ve duyguları maksimum şekilde dahil ettiğimiz