'' Aşındırarak zincirini alışkanlığın,
Sıçrayıp gelir eski özlemler göçebe misali;
Uysallığın uzun uykusundan,
Yeniden uyandırır kanındaki vahşeti.''
ile başlayan kitap aslında tüm hikaye hakkında baya ipucu barındırıyor. Buck adında bir evcilleştirilmiş kurt köpeği, zengin bir ailenin yanında yaşamaktadır ve halinden de pek memnun, mutlu bir köpektir. Başına gelen bir takım talihsiz olaylar sonucunda kendini Alaska'da kızağa koşulurken bulur. Hem Alaska'nın iklim şartları hem de insanlığın acımasızlığıyla başa çıkmak zorunda kalır. Buck'ın yaşadıkları ilk sayfalarda tüyler ürperticiydi. Okurken içinizin cız etmemesi mümkün değil. Buck, bu yabancı olduğu yabanıl ortama uyum sağladıkça, güçlendikçe siz de okurken bunu atlatır, bunun üstesinden gelir diyorsunuz.
Yazar, bir köpeğin yaşam savaşının altında azim,umut,sevgi ve kendi özüne dönme isteği gibi duyguları hissettiriyor. Ayrıca yazar, insanların her zaman kendi isteğiyle hayvanlardan daha korkunç bir varlık olduğunu aktarmış. Sonuçta hayvanların iç güdüleri var, insanların ise kendi akıllarını kullanarak yaptıkları seçimler ve öz iradeleri. Her şeye rağmen sahibi iyi ya da kötü olsun, yaşam koşulları elverişli veya elverişsiz olsun köpeklerin nasıl sadık varlıklar olduğunu her defasında görüyorsunuz. Ben kitabı Can Yayınları Fotoğraflı Klasikler Özel Seri'den okudum kapak fotoğrafı okuduktan sonra anlamlı geldi: Buck'ın bakış açısı. Buck, olayları yaşarken siz de onunla o bakış açısından olayları okuyabilirsiniz. Çok uzun bir kitap değil bir günde çok rahat okunabilir.
Ayrıca Vahşet'in Çağrısı; benim de zaman zaman düşündüğüm bir konu olan hayvanları evcilleştirme, farklı cins köpekler yaratma ve onları ufacık evlere, bahçelere kapatarak sırf yemeğini verip, okşayarak onları rahat ettirdiğimize inanmak ve buna evcil hayvanları da inandırmak gibi konular üzerinde tekrar düşünmemi sağladı. Onları doğal ortamlarından alıp ne kadar mutlu edebiliyoruz ? Bu hayvan sevgisi dediğimiz şey onları alıp evlerimize kapatıp, çocuklarımızın bizim maskotu haline getirmemiz demek mi ? Bu iyiliğin arkasında aslında insanların yalnız kalma korkusu, şu an modernleşen dünyada sosyal olamama gibi bazı psikolojik sebepler yok mu ? Bizim bile zorlandığımız şehirleşme, yerleşik düzene geçme adımlarında onlara bunları zorla yaptırmaya ne kadar hakkımız var bilemiyorum. Bizi bile bunaltan 20-30 katlı apartman dairelerinde onlar kim bilir neler çekiyor? Düşünülesi...
Yorumlar
Yorum Gönder